bugün

entry'ler (76)

gadir i hum

şia'nın fazlaca ekmeğini yediği, manüpile ettiği alanlardan biridir. o kadar ki bugün islam aleminde sunni-şii ayrımı varsa, bu şiaların uydurduğu daha doğrusu gadir i hum mevzunu referans alarak kendilerini haklı çıkarmaya kalkmalarından dolayıdır. tabi bunun altında da fars milliyetçiliği yatıyor, hz. hüseyin'in oğlu zeynel abidin soyuna bakın, bir de hz. hasan'ın soyuna bakın, masum olduğu iddia edilen imamların neden hz. hüseyin soyundan türediğini araştırın, tabi ben aşama aşama geleceğim bu konulara ve bu imamet palavrasını iyice bir irdeleyeceğiz.

olaya şia cephesinden bakalım, kendi kaynaklarından;
öncelikle gadir i hum mevkii neresidir bunu bir netleştirelim; mekke ile medine arasında cuhfe yakınlarında bir yerin adıdır. burası, cuhfe'den 2-3 mil mesafede bataklık bir yer olup, bataklığı kesif bir ağaçlık kuşatmaktadır. halen daha yarı çorak bir yapısı vardır, bizzat gidip gördüm, öyle uzaktan fetva vermek olmaz, ne yazıyorsam birebir kaynaklardan, bölgeden toplayıp gelmişimdir bunu belirteyim. şia'nın iddiasına göre;
hz. peygamber'den sonra hilafete hz. ali'nin daha fazla hak sahibi olduğu gadiru hum'da belirlenmiştir. şia bilginlerinden herhangi birisine ait bir kitabın gadir konusuna baktığımızda şu bilgileri bulmamız mümkündür;

hz. muhammed (s.a.s.) veda haccı dönüşünde (18 zilhicce 10/17 mart 632) gadir hum'da konaklamış, grupları memleketlerine dönmeden önce onları toplayarak bir hitabede bulunmuştur.
Bunun sebebi orada nazil olan şu ayeti tebliğ etmekti;

--spoiler--
ey Peygamber, sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan; o'nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun. allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kafirlere yol göstermez
--spoiler--

(el-maide, 5/67)

şii müelliflere göre bu ayet hz. ali hakkında nazil olmuştur. onlara göre ayette tebliğ edilmesi gereken şey, hz. ali'nin hilafetidir. hz. peygamber takiyye için eşi aişe (r.anha)'den bazı şeyleri gizlemiş, bu yüzden cenab-ı hak onu ikaz etmiştir!

kaynaklar;
(vâhidi, esbabu'n-nüzul,115; mukaddime, 2.cilt; h. neysaburi, el-müstedrek 3. cilt 109; kuleynî, el-kafi 72).

hatta şu wolverine kılıklı; iran güdümlü şia bizonu, türkiye caferi lideri olan zatı muhterem bakın ne diyor;

http://youtu.be/Pf2nGsluRLo

vaktiniz varsa baştan izlemenizi tavsiye ederim yanına aldığı iki tane saz üstadı, sürekli olarak eyvallah eyvallah nidaları. eyvallah'tan başka bildikleri yoktur zaten. ancak vurucu noktalar 18:45 ile 19:25 dakikalar arasındadır. 17 ile 18. dakikalara da bakın ancak fazlaca bölünecek iyisimi baştan izleyin saçmalıkları duyun. özellikle 19. dakika ile 19:10 arasını yani o 10 saniyeyi iyi dinleyin, bu efendiye göre de peygamber efendimiz ali'nin velayetini ilan etmezse, peygamberlik görevini yerine getirmemiş sayılacakmış; yani 23 yıl çöpe gidecekmiş?! işte bozuk itikadın semeresi bunlar.
allah akıl fikir versin.

hatta bir şia sitesi bu mevzu hakkında şunları yazmış, cin ali hikayesi gibi;

http://www.al-shia.org/html/tur/makale/007/04.html

yazıyı tamamen okursanız bir bölümde şu söz geçiyor;

--spoiler--
Şu noktaya da dikkat etmek gerekir: islâm Peygamberinin o sıcak havada o kadar insanı ayakta bekletmesi, bu tarihî olayın özel bir ehemmiyeti olduğunu vurgulamaktadır.

--spoiler--

niyet okuyuculuğundan imamet çıkarıyor adamlar. yani koskoca peygamber o kadar adamı yeşillik olsun diye mi durdurdu orada, imamettir o imamet! gibi mantıkla olayı ele aldıkları için, ayrıca bu imamları iman rüknü olarak gördükleri için kur'an'a tevcih olamıyorlar.
kafilenin orada beklemesinin sebebi ise, geri de kalanları beklemek ve namaz vaktinin yaklaşmasıdır. zaten o yazıda da ezan okunduğu belirtilmiş.

bir başka şii sitesi, hz. ali için ayetler inmiş, yani imameti için;

http://www.islamkutuphane...ti_ile_ilgili_ayetler.htm

allah akıl fikir versin diyecek yok.

bir de çakma ehlibeyt ''dedelerden'' dinleyelim, normalde alevileri asla ciddiye almam ama yine de bir bakın; diyanetin tercümesinden türkçe kur'an ile fetva veren bir dede; zerre arapça yok, ilmihal bilgisi yok ama fetvalar uçuşuyor havada;aliy'ül murteza, şah-ı merdan haydar ı kerrar vs. vs.... bilindik ezbere sloganlar... bunların ali'ciliği bu kadar, ayrıca ali ile alakaları yok kendileri de çok iyi bilir.

http://youtu.be/UILKu2O7raA

bir diğeri de şu;

http://youtu.be/AmDmnNz4au8

dikkatlice izleyin, tebliğe uyun diyen adamlara bak hele, islam'ın kat'i naslarını sallama; ayetleri kafana göre yorumla sonrada evladı resul ol sağa sola laf et; allah akıl fikir versin; dedim ya normalde alevileri ciddiye almam ancak saçmalıklarını, kur'an'ı nasıl çarpıttıklarını göstermek için koydum.

şimdi burada devreye girmek istiyorum; yani öyle bir durum ki, allah'ın peygamberi bile takiyye yapıyor, mekki dönemde müşriklerin o kadar tacizinden tehdidinden korkmayan, tebliği devam ettiren peygamber takiyye yapıyor öyle mi! buna ancak rafıziler inanır.
yani bu ne hilafettir ki dolayısıyla imamettir; allah'ın tebliği kur'an yetmiyor, bu tebliğ bir imama hem de ''masum'' olan imama bağlanıyor ve bu da yetmiyor, allah bu imamet mevzusu için ayet indiriyor hem de hz. ali için ama her nedense hz. ali'nin adı dahi geçmiyor. kur'an'da spesifik olarak inen ayetler vardır, mesela hz. ayşe validemize atılan iftira ile alakalı, mesela ehli beyt'in kendini sakınması konusunda vs. peki imamet mevzusundaki (onların iddiasına göre) ayet neden bu kadar mücmel bırakılmış, neden spesifik olarak ali'nin hilafeti zikredilmemiş? kur'an mı değiştirilmiş? hz. ömer, ebu bekir vs. bunlar mı değiştirmiş?
çünkü şia'da bu tip ithamlarda var, bunu yüzlerine vurduğunuzda ise onlar şia değildir olamaz gibi bir savunma geliyor. şia'nın tipik dansözlüğü işte. bir de bunların dayanak noktası ahzab suresi 33. ayettir, oda şudur;

--spoiler--
ve karne fî buyûtikunne ve lâ teberrecne teberrucel câhiliyyetil ûlâ ve ekımnes salâte ve âtînez zekâte ve atı’nallâhe ve resûleh(resûlehu), innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirekum tathîrâ
--spoiler--

yani;

--spoiler--
(Vakaar ile) evlerinizde oturun. Evvelki câhiliyyet (devri kadınlarının kırıla döküle, süslerini göstere göstere) yürüyüşü gibi yürümeyin. Namazı dosdoğru kılın. Zekâtı verin. Allaha ve Resulüne itaat edin. Ey ehl-i Beyt, Allah sizden ancak kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak diler.
--spoiler--

şimdi bunlar ayetinin bütününü bırakırlar, sadece ''innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirekum tathîrâ'' yani allah sizden kiri gidermek, sizler temiz kılmak istiyor (manen) ayetini referans edinerek ehlibeytin hilafete kayık olduğunu, onların bu ayet nazarı ile masum olduklarını savunuyorlar. lütfen bu ayeti defalarca okuyun ve içinden imamet ve hilafet hakkı çıkıyor diyorsanız bana ulaşın. şia öyle bir şey ki, kendini haklı çıkarmk için allah'ın ayetlerini bile çarpıtma yoluna gidiyor.
memleketimizdeki alevilerde aynı yolu tutmuşlar maalesef. kendilerini ehlibeyt olarak gördükleri için tabi. tabi mukallidin mezhebi olmaz, taklitçilikten başka bildikleri yoktur, zır cahillerdir. zaten yukarı da verdiğim youtube linkindeki saz üstadı sonradan müfessir kesildi o yarım hatta çeyrek bile olmayan bilgisi ile. neyse devam edelim;

şia kaynaklarına göre (özellikle el kafi) hz. peygamber gadir'de bu ayeti tebliğ ettikten sonra şöyle demiştir:

--spoiler--
cebrâil (a.s.) bana rabbim'den şu emri getirdi ki; ali bin ebu talib benim kardeşim, vasim, halifem ve benden sonra imamdır. Ey insanlar, Allah onu size veli ve imam olarak tayin etti; ona itaat etmeyi herkese farz kıldı. Ona karşı çıkan lanetlenecek, saygı gösteren ise merhamete erecektir. dinleyiniz ve itaat ediniz; allah mevlanız, ali ise imamınızdır. imamet ondan sonra onun soyundan kıyamete kadar devam edecektir
--spoiler--

kaynak;

(vahidi, esbabü'n-nüzul,115).

Yine şiilere göre orada allah resulu şu hususları ilan etmiştir;

o, müslümanlara iki ağırlık (sekaleyn ) bıraktığını bildirmiştir. Bunlardan birisi allah'ın kitabı olup, onun bir tarafı allah'ın, diğer tarafı ise müslümanların elindedir. kincisi hz. peygamber'in sünnetidir.
hz. ali'nin elini kaldırarak "ben kimin mevlası isem ali de onun mevlasıdır" demiştir.
resulullah (s.a.s.) şöyle dua etmiştir: "allah'ım, ali ye yardım edene yardım et; ona düşmanlık edene düşmanlık et".
yine şöyle buyurmuştur: "allah'ım, hakkı döndüğü yerden ali tarafına döndür."

şunu ekleyelim ki peygamber efendimiz veda hutbesinde sizlere iki şey bırakıyorum biri kur'an diğeri de ehlibeyt'imdir dediği doğrudur.

şimdi de ehli sünnet akidesine gelelim,
şiilerin iddiasına göre, hz. peygamber'in vefatından sonra, ehl-i beyt dışında samimi müslümanların sayısı 10'u geçmez. yani müslümanlığı da kimseye kaptırmazlar he. halbuki gadir hutbesini 100.000'in üzerinde sahabe dinlemiştir. bunun anlamı şudur; 100.000'in üzerinde sahâbe hz. peygamber'in vefatından sonra sözlerinde durmamış ve hz. ali'yi hilafetten mahrum etmek için işbirliği yapmışlardır. Bu ittifâkın meydana gelme ihtimalini akıl kabul etmez. Bunda hangi maslahat ve fayda olabilir?

diğer yandan gadîru hum hutbesi, hicretin onuncu yılında zilhiccenin 18. günü veda haccı'ndan dönerken okunan bir hutbedir. Aynı yıl zilhiccenin dokuzuncu günü arefe günü,

--spoiler--
Bugün sizin için dininizi ikmal ettim, size olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak islâm'ı seçtim
--spoiler--

(el-Mâide, 5/3) ayeti inmiştir.

esasen maide 67. âyetin, içinde yer aldığı diğer âyetlerle birlikte ele alındığında müslümanlar hakkında değil yahudi ve hıristiyanlar hakkında nazil olduğu ve onların Hz. Peygamber'e bir kötülük yapamayacaklarını ifade ettiği anlaşılır ki fahreddin razi gibi müfessir üsradları tarihsel gerçeklerle bunu ortaya koymuştur eserlerinde. tabi şialar bu kötülük edecek olanların ali'nin velayetini kabul etmeyen? sahabeler olduğunu, yani allah o sahabelerden peygamberi korumak adına bu ayeti indirdiğini söylerler. şia kadar ağzı ve kalbi irin dolu bir yapı görmedim hayatımda. iran'da bir süre yaşadığım için bilirim ne mal olduklarını.

bu ayetin, hz. Muhammed'e peygamberliğin tebliğini emreden, yukarıda meâlini verdiğimiz Mâide suresinin 67. ayetinden daha önce inmesi mümkün müdür? Dinin tamamlandığını bildiren ayet inmiş ve 100.00'in üzerinde hacıya tebliğ edilmiştir. islâm alimlerinin büyük çoğunluğu Mâide suresi 67. ayetin daha önce, mekke fethi ve hayber gazvesinden önce indiğini tesbit etmişlerdir

kaynaklar;
(Saîd ismail, Hakîkatü'l-Hılâf Beyne Ulemâi-ş-Şîa ve Cumhûri Ulemâi'l-Müslimîn, Carbondale 1983, 25, 26).

ayrıca ayetin tamamı şudur; dini kemale erdirdim kısmı ayetin bir noktasıdır; yani buradan da hz. ali'nin imametine bir yol yok ancak sürekli bunu da kullanırlar daha nice ayetleri kullandıkları gibi, onlara da değineceğiz. ayetin tamamı şudur;

--spoiler--
Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak islam'ı seçip beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
--spoiler--

gadiru hum olayını bütünüyle reddeden müelliflere karşılık, onu inkar etmeyen, fakat olayı açık olarak ortaya koymayan sünnî bilginler de vardır. ancak bu bilgilerde hz. Ali ile ilgili övgü varsa da halife tayin edildiğine dair hiç bir açıklama bulunmamaktadır.

nesai bu olaya ali bin ebi talib'in fazîletlerine dair eserinde yer vermiştir. zeyd bin erkam'dan nakledilen bu rivâyette "gadir" hadîsi ile "sekaleyn" hadisi birleştirilmekte ve her ikisinin de gadir günü söylenmiş olduğu belirtilmektedir. ibn mâce de gadir hadisine sünen'inde yer vermiş, fakat hadisin söylendiği yerin ismini zikretmemiştir. yani imamet palavrasının risaletin yetkinliği için şart olmadığını bildiği için. çünkü öyle palavralar dönüyor ki, cebrail gelip peygamber efendimiz'e ali'nin hilafetini ilan etmesini istemiş. vay be!

zeyd bin erkam'ın rivayet ettiği gadir hadisi şöyledir;

"resulullah (s.a.s.) bir gün mekke ile medine arasında hum denilen su başında bize bir hutbe irad etti. bu hutbesinde önce allah'a hamd ve senâ etti, va'z ve nasihatta bulundu, allah'ı zikretti. Sonra şöyle buyurdu: "ey insanlar, dikkat ediniz. ben ancak bir beşerim, rabbimin elçisi azrâil (a.s.)'in gelmesi yakındır, ben ona icabet edeceğim. size iki ağırlık (sekaleyn) bırakıyorum. birincisi, kendisinde hidayet ve nur olan allah'ın kitabıdır. allah'ın kitabını alınız ve ona sımsıkı sarılınız."
böylece O Allah'ın kitabına teşvik etti ve ona rağbet ettirdi. sonra şöyle dedi: "ikincisi, ehl-i beytimdir. Size ehl-i beytim hakkında allah'ı hatırlatırım." Bu son sözü üç defa tekrar etti.

kaynaklar;

(Nesai, Hasâis, 15; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II,114, IV, 367; Dîrimî, Fezâilü's-Kur'an,1). ibn Kesîr, hum hadîsinin hemen bütün rivayetlerini zikretmiş, râvilerin güvenilir ve zayıf olanlarına işaret etmiştir (ibn Kesîr, es-Sîretü'n-Nebeviyye, 4. cilt, 414).

Yukarıdaki hadîsi naklettikten sonra, Zeyd b. Erkam'a "Hz. Peygamber'in ehl-i beyti kimlerdir. Onun hanımları da ehl-i beytinden midir" diye sorulmuş; Zeyd, "Peygamber'in hanımları da ehl-i beytindendir, fakat onun asıl ehl-i beyti kendisinden sonra sadaka almaları haram olanlardır" demiş ve bunları şöyle sıralamıştır: "Ali ailesi, Âkil ailesi, Ca'fer ve Abbâs aileleridir" (Müslim, Fedâilü's-Sahabe, 36).

ibn Teymiye Gadîru Hum rivayetleriyle ilgili olarak şunları söyler;
"Bu uydurmanın mütevâtir olması bir yana sahih bir isnadı bile yoktur. Bu mesele hakkında Sakîfe gününde, Hz. Ömer'in vefatında, altı kişilik şûrâ teşekkül ettiği zaman ve nihâyet Hz. Osman'ın şehâdetini müteâkip, Hz. Ali hilâfeti üzerine münakaşalar yapıldığı günlerde, sahabeden hiç değilse bir kişinin ortaya çıkıp durumu açıklaması gerekmez miydi? Görüldüğü gibi bu, Rafızilerin uydurmalarından biridir" (ibn Teymiye, Minhâcü's-Sünne, IV, 118).

not: ben de böyle düşünüyorum.

ıgnaz goldziher gibi sıkı oryantalist adamlar bile konuyla ilgili olarak şunları yazar;
" Ali taraftarları onun Peygamber'in doğrudan doğruya tayinine mazhar bulunduğunu göstermeye ma'tuf rivayetler icat edecek ve onları söz sahibi kılacaklardı. Bu niyete cevap olmak üzere vücut bulan Hum hadîsi, Ali fırkası nazariyâtının en sağlam temellerinden birisini teşkil etmektedir. Son derece meşhurdur. Sünnî otoriteler dahi onun sıhhatine itiraz etmemektedirler. Fakat ona başka bir mânâ vererek gerçek hedefinden çevirmiş bulunmaktadırlar" (Goldziher, M. Studient, M. Hatipoğlu'nun basılmamış Tercemesi).

yani kısacası bir çok kaynakta, özellikle ehli sünnet akidesinin kaynaklarında gadir i hum mevzusu geçer, şia sizin kaynaklarınızda da var ne diye inkar ediyorsunuz deyip durur. kaynak ismi falan verirler tabi kaynağı okumazlar ne diyor diye bakmazlar.

mesela mini mini bir mukteda youtube kanalında bakın kaynakları nasıl dizmiş, belli ki hiç okumadı aldı koydu oraya;

görsel

nasihatı da dizmiş tabi; tipik rafızi köpeği işte.

görsel

o kaynaklarda elbet geçecek, o bahsedilen kaynaklar birer derlemedir ve bahsedilen alimler o dönemde çoğunlukla şia akidesi altından eğitim görmüşlerdir. mesela ebu hanife, cafer-i sadık'ın talebelerinden biridir. şu meşhur cafer-i sadık; meşhur masum imamlardan, yani şianın masum imamlarından. şu masum imamlar yani 12 imam olayına da o başlıkta değineceğim. şia işte, neresinden tutsan elde kalır. aleviler de canhıraş bunu savunur ancak alevileri hiçbir şekilde ciddiye almadığım için mevzumuz onlar değil, şia'nın iyi kötü bir akaidi var en azından adamlarla itikadı tartışmalar yapabiliyorsunuz, alevinin tasavvuf pazarlamacılığından başka bir haltı yok, o yüzden ciddiye dahi almam. caferi ekolü takip ettikleri için onlara söylenene inanırlar genelde, araştırmazlar. neyse gelelim şu;

--spoiler--
ben kimin mevlası isem ali'de o'nun mevlasıdır
--spoiler--

mevzusuna. yukarıda verdiğim youtube linklerine bakarsanız hz. ali için;

--spoiler--
şah-ı merdan; gönüller sultanı, imametin önderi lahut hazinesinin sırlarını taşıyan imam!
--spoiler--

gibi söylemlerle yıkama yağlama yapan dede efendi olaya imamet, ve imanın rüknü olarak imamet şartına inandığı için böyle edebiyat parçalaması normaldir.
şimdi gelelim bu lafın tarihsel karşılığına; sekaleyn hadislerinde yer alan mevlâ kelimesi âyet ve hadisler çerçevesinde dost olarak anlaşılmalıdır ki etimolojik karşılığa dost demektir. yani imam, halife değildir. kaynaklarda göre bu hadise, Yemen seferinde (631-32) ganimetlerin paylaştırılması sırasında ortaya çıkan ve hz. ali'ye karşı olan fikri bir kalkışma; aşırı davranışları ve beraberindekileri küstürmesi sebebiyle hz. ali'yi hz. Peygamber'e şikâyet edenleri teskin edip müslümanlar arasında kardeşlik ve dostluğun bozulmasını önlemek amacıyla söy¬lenmiştir.

işin garip tarafı nec'ul belaga adlı eserde de bununla alakalı bir kayıt yok, tabi şiaların dizdiği palavralardan başka.
yani ben bu gadir olayını siyasi, psikolojik ve sosyolojik olarak okuduğumda ilginç tablolar çıkıyor karşıma. zaten esas konu da siyasidir. mezhepler siyasi ihtilaflardan doğmuştur, yani iktidar mücadelesinden, akaidle alakası yoktur. mezhepler başlığında bu konuya da değineceğim.
şimdi şia söylemlerine bakıyorum mesela bizim alevilere. gerçi alevileri hiçbir şekilde ciddiye almıyorum, ne siyasi ne de ilmi tartışmalarda, çünkü şia gibi akaidi olmayan, dedelerin ''gönder gitsin'' mantığı ile dedelik yaptığı bir yapı olduğu için ciddiye almam ancak karşımızda hayber kalesinin kapısını tek eliyle! söküp alan, haydarı kerrar bilmem neyi sultan ali radıyallahu anh var;
ve bir de hilafet hakkı yenmiş pısırık bir ali var? hangisi doğru şimdi.
tabi kalkıp diyecekler ki ali'ye karşı bir oldular... hayır, kimse bir olmadı ali'ye karşı, ali şiası hani ilk dönemden bu yana vardı? nerdeydi ali şiası?
o ali şiası ki ali'nin oğlunu peygamber'in torununu kufe'ye çağırıp korumamış, satmış ve şehit olmasına mahal vermiş şia!
onlar kendilerini neden dövüyorlar biliyor musunuz? hüseyin öldü diye değil, hüseyini sırtından vurup yalnız bıraktıkları için. buna mezhepler başlığında değineceğim.

yani buradan (gadir meselesinden) imamet velayet bilmem ne çıkmaz. bu imamet mevzusuna da o başlıkta değineceğim, altında nasıl bir fars milliyetçiliğinin yattığını göreceksiniz.
adamlar hz. ali'nin imametini ve o 12 imamın masumluğunu iman rüknü haline getirmişler, elbette sizi anlamayacaklardır. şia'ya göre imameti kabul etmeyen müslüman olamaz.
ben de onlara diyorum ki; allah'ın dinini, tebliğini, peygamber'in risaletinin yetkinliğini hz. ali'nin imametine bağlayan nasıl müslüman olabilir?
tabi bunun cevabını genelde alamıyorsunuz; saçma sapan savunma mekanizmaları geliştirmişler. kur'an'ın ayetlerini çarpıtmaya kadar varan bir bağnazlık, yobazlık var adamlarda.
tekrar ediyorum, allah'ın dini, imamet ile kani değildir, hz. ali konusu şia tarafından fazlaca sulandırılmıştır; bir kaba toplasan avuç kadar aşure etmeyecek olan o masum olduğu savunulan imamlar masum falan değildirler ve onların imamlığına iman etmek diye bir şey yoktur.
maide 67 hz. ali için inmemiştir, maide 3 hz. ali için inmemiştir.

mesela bir kaç örnek, hz. ali'nin imamet mevzusu için adamlar ayetleri çarpıtmada en öndeler; öyle saçma sapan teviller yapmışlar ki, maalesef bu mızrak bu çuvala sığmıyor, bunlara göre ;
ahzap 33, şuara 23, rad 43, ali-imran 95(ibrahimin milleti), nisa 59, yasin 12 ,rad 7, enbiya 7 ,tevbe 36, saffat 130, maide 55, ali-imran 61...
maide 67 gibi ayetler ehli beytin masumluğu ali'nin imameti hakkında inmiş ayetlerdir. o kadar ki yasin suresi 12. ayetin sonundaki

--spoiler--
innâ nahnu nuhyil mevtâ ve nektubu mâ kaddemû ve âsârehum ve kulle şey'in ahsaynâhu fî imâmin mubîn
--spoiler--

yani imamin mubin hz. ali imiş. allah'ın ayetlerini çarpıtacak kadar yozlaşmış beyinlerden bahsediyoruz.

kısacası; şia'nın taassubunda olduğu gibi bir imamet ve hilafet mevzusu yoktur, tamamı ile şia'nın palavrasıdır. imamet, iman rüknü olamaz!
islam bir devlet değil, inanç, hukuk uygarlığıdır. yani hanedani bir sistem olmamıştır peygamber'in şeriatında.
tabi haşimi ve ümeyye oğulları cahiliye döneminde bile kureyş kabilesinden iktidar mücadelesinden olduklarından dolayı bu islam sonrasına da taşınmıştır.
şia'nın tek amacı yıkılan pers imparatorluğunun intikamını içten içe almak, başka da bir şey değil, zaten bu sebepten türlü yalanlarla islam dünyasının içine ettiler, torunlarına bakın şu perslerin, (bkz: iran) tarihlerinden bir kafire kurşun atmışlıkları var mıdır? aksine müslüman kanı döktüler.
dün ataları şimdi de onlar.
kısacası gadir mevzusu şia'nın bahsettiği gibi değildir ve şia birden fazla fırkaya dağılmıştır her fırka bunu kabul etmez. onlarda bilir palavra olduğunu.
alevilerin bu mevzuyu yarım bilgileri ile dillendirmesi ise ciddiye dahi alınmayacak bir mevzudur.
allah ümmeti ifsad edenlere selamet versin, ali'yi bunların elinden dilinden kurtarsın.

iran

islam coğrafyasının balon mücahididir.
afganistan'da amerika ile kol kola verip talibanla savaştılar, mücahidler kızıl ordu'yu kucağa aldığında yine iran yetişti imdatlarına.
gelelim ırak meselesine. zaten tarihleri boyunca emperyalist güçlere tek kurşun atmamış olan iran, ırak'la savaştı. tabi burada saddam'ın kürtlere ve sahtekar, hain; devleti sırtından vuran şialara yaptıkları da tasvip edilecek gibi değil bunu kabul etmek gerek. tabi düzene baş kaldıranların kafasını budamak devlet olmanın gereği bunu da eklemiş olayım.

şimdi ise emperyalist amerika'ya kafa tuttuğu söyleniyor. evet zahiren bu böyle; tabi tribünleri coşturmak kolay, memleketimizdeki sosyalist kesimin gazlaması da ortada. yani bizim iran orta doğu'nun delikanlı abisi. (bunun gerçek olmasını o kadar çok isterdim ki ama doğru değil)
şimdi bakalım öncelikle bizim mahalle bakkalı kılıklı iran cumhurbaşkanı nejat ne demiş;

http://youtu.be/pETNcWKY02o

tabi ya. cihad... çok güzel.

gelelim 2003 ırak savaşına. mukteda el sadr denen o şia köpeği, o kansız; amerikalılarla bir olup bir gecede, bakın yanlış duymadınız bir gecede sunni kamu oyu önderlerini biçti.
insanların isimleri ayşe, ömer diye zulüm gördüler, aişe'ye söv! diye baskı altında tutuldular. oldu bunlar hepsi oldu, zaten ilk verdiğim youtube linkinde ahmedi nejad köpeği ırak'ta amerikalılara nasıl yardım ettiklerini anlatıyor.

ayrıca bunu ahmedi nejad'ın dile getirmesine gerek yok, her şey ortada, tarih ortada.
iran öyle bir ülke ki, oturduğunuz yerden bakıp nitelendirme imkanınızın olmadığı bir yer. 6 yıl kaldım orada. öyle taassupkar, öyle yobaz, öyle karanlık bir ülke ki toplumun her kesimini sindirmişler. mesela 35 milyon azeri kökenli türk var orada, isyan içindeler, bu adamlar kafalarına vurula vurula şia yapılmış insanlar. tabi buna rağmen sistemle kavgalılar. sonra sunniler... yaklaşık 15 milyon civarındalar. bunlara yapılan ayrımcılığı, uygulanan sosyal baskıyı görmeniz gerek. isminiz üç halifeden biriyse (ömer, osman, bekir) şayet yandığınızın resmidir. kahvehanelerde çay bile içemezsiniz.
yani sosyolojik anlamda tam bir hapishane bu ülke.
bir de müslümanlar; sözde müslümanlar.... ülkedeki tüm fahişelerin lakabı genel olarak aişe'dir. o da peygamber efendimiz'in eşi olan aişe radıyallahu anhuma duyulan nefretten dolayı. alın görün işte ''islam cumhuriyetini''.

tabi hz. ömer'in katili olan ebu lu'lu'nun mezarı adeta toplasan bir kapta aşure etmeyecek olan, dua ederken direkt kendisine dua ettikleri, sevmek de aşırıya gityikleri onlara göre ''masum'' olan 12 imamları kadar ihtişamlı; hatta türbenin başında ebu lu'lu'nun hz. ömer'i katledişinin yıl dönümünde sakallı travestiler falan oynatıyorlar. sunni camiadan tepki gelince ise iran o bahsedilen ebu lu'lu'nun bu kişi olmadığını ama yine de kapattıklarını söylediler. yalan! külliyen yalan. şimdi gidin bakın, halen daha o mecusinin kabrinde tapınıyorlar, şefaat diliyorlar.

http://youtu.be/KoQwFvQq-tc

şunu bizzat ben çektim arkadaşlar, tabi sonrada şia'nın azılı düşmanı olan grupların eline geçti maalesef. e adamlar da haklı, yani onların kanalı ile yayılması benim açımdan sıkıntı değil.

mesela iran'da da aleviler var. ehl-i hak olarak bilinir genelde. Miyandaab-Melekan Binabad ve urumiye sınırında olsun; Kaylavat,Taşatan (En az 50 haneli Ehl-i Hak aile var), Merduğ köyü vs. bir çok noktada aleviler var iran'da. kendilerine ateşbegleri denilir genelde ve guran bulağ'ı denen bir bölgede belli zamanlarda toplanıp cem yaparlar ibadet ederler, tabi izin çıkarsa o sahtekar mollalardan. yani iran alevileri de en az sunniler kadar nefret eder şialardan.ayrıca cemlerde içki içmek yasaktır, kadınlarla cem yapmak yasaktır, birebir şahit oldum bunlara.
ülkemin alevisi bunlara kayıtsız kalmasın bence. bir de onların derdiyle dertlensinler de görelim. ses edebilirlerse iran'a, tabiri caizse ''maçaları yerse''.
neresinden tutsan elinde kalan bir iran işte.
ancak bu sistem fazla gitmez, çatırdıyor, mutlaka bir yerde patlak verecek elbet. ayrıca suriye konusunda bu kadar dayatmaları ise bölgede suriye'yi adeta ikinci bir cephe olarak görmeleridir. yoksa bir şia'ya nusayrileri sorun, edeceği küfürleri aklınız hayaliniz almaz.
şimdi ise takiyye yapıyorlar başka da bir şey değil.
ayrıca iran o kadar zeki bir ülke ki; küfrettiği, gulatı şia'dan gördüğü nusayrileri yıllardır el altından destekledi, nitekim şu anda suriye'de iranlı askerler çoğunlukta.

bu işin türkiye yönü de var; mesela bizim anadolu alevilerini gulat ı şia'dan bile saymıyorlar. düşünün artık. tabi caferiler yoluyla bunları da elde tutmaya çalışıyorlar yoksa onlarda alevilerden fazlaca rahatsız, ali'nin adını kirlettiğini düşünürler. dedim ya iran'da olsanız, ve bir şia alimi ile konuşsanız zaten işin iç yüzü ortaya dökülecektir. mesela anadolu alevilerini türkiye'deki caferi ekoller yoluyla elde tutmaya çalışıyorlar, mesela onların kanalına çıkın, gadir i hum bayramlarında beraber olun, cemlerine laf etmeyin gibi telkinleri yağdırıp dururlar türkiye caferilerine. tabi bazı aleviler de caferi kolundanız der ama 50 çeşit alevilik olduğu için kime inanacaksın o da meçhul. bazı zaman bakıyorsun izzettin doğan'a sövüyorlar sonra ise can ciğer kuzu sarması olup çıkmışlar, hele ki bektaşiler; anadolu alevisinin bir numaralı düşmanıdır ancak bunlarda takiyye mantığı olduğu için sezdirmezler kimseye.

tabi kendileri gibi yapmaya da çalıştılar fakat olmadı, sanıyorum 1998 yılıydı, sonradan açığa çıktı bu bilgi. iran şu alevileri ya adam gibi sunni yapın ya da bırakın biz şiileştirelim diye bir nota vermişti. zaten alevilerde şiaları asla ve asla sevmez, şöyle forumlarına bakın anlarsınız, şia molların adlarını bile ağızlarına almazlar. ne hikmetse cafer-i sadık'ın yolund olduklarını söylerler, alakası yok tabiki. kendileri de çok iyi bilir.

bir de şah ismail damarından giriyorlar, iran'da olsanız safevi soyuna nasıl sövüldüğünü anlardınız, yani azeriler haricinde şah ismail'i de sikleyen yok iran'da. işte türkiye'deki alevileri de, azerbaycan'ın güneyindeki şiileri de şah ismail'i kullanarak elde tutmaya çalışıyorlar, e tabi küfrettikleri şah ismail de aynısını yapmıştı zamanında, bunları madden desteklerdi, yenilip paranın kaynağını kesince anadolu'da 17. yüzyıldan itibaren ekonomik temelli isyanlar çıkmaya başladı bu şahkulu camiasından. tabi sizlere ekonomik temelli olduğu öğretildi.
fazlaca ayrıntıya girdik ancak iran'ı ve mantığını görün diye yazdım bunları.
amerika'yla bir dertleri yok onların, israille'de yok. buna emin olun sadece.
ve iran kadar müslüman camianın içine eden bir devletin de var olmadığını bilin.
iran'da bir gün çökecek, nükleer çalışmalarına bakmayın siz onların, kendi halkı, sindirdiği halklar alaşağı edecek onları, iran'da olsanız bunu hissedersiniz, bir nefret birikiyor o sahtekar mollalara karşı.
zaten babaları humeyni'yi ruslar getirdi başa, o yüzden bu rusya sevgisi.
chavez içinde taziye yayınlamışlar, e hayırlı olsun ne diyelim, bizim pir sultan abdal dernekleri falanda taziye yayınladı bulursam o linki ekleyeceğim. onların yolu pir sultanların denizlerin?! yolu olduğu için yoldaş chavezi unutmak da olmaz dimi ama?

bu anlattıklarım iran'n dini, sosyal yaşamına bir kaç örnek. dedim ya oraya gidip yaşamanız, tanımanız gerek.
kim dilerse 24 saat; 30 saat 40 saat... gücüm yettiğince siyasi, dini sosyolojik açıdan iran'ı ve çarpıklıklarını anlatabilirim.
bunlar islam dünyasının kangren yanı; hani bağırsakta kötü huylu tenyalar olur ya. iran'da tam olarak odur.
neresinden tutarsan elinde kalan bir iran işte.
dediğim gibi iran'daki sistem felaket çatırdıyor, elbet başlarına yıkılacak o molla cumhuriyeti.
iran nasıl biliyor musunuz, hani evde dağınıklık olur ya, masanın üstünde kırıntılar pislikler falan. hah işte, tam olarak iran'da bu. bu pislik ortadan kalksa her şey yoluna girecek, iran halkı o sahtekar mollaları kovduktan, o sahtekar humeyni'nin mezarını yerle bir ettikten sonra huzura kavuşabilir ki zaten kendileri de bunu dillendirirler hep.
bunlar amerika'nın da rusya'nın da israil'in de kankalarıdırlar buna emin olun. tarihten bu yana o fars milliyetçiliğinin sebebine sadece müslüman kanı akıttılar, iran'da çeçen mücahitlere yardım edenler hapse atılır mesela, asla istemezler müttefikleri rusya'ya karşı savaşılmasını. bu işte bunların müslümanlığı.
ayrıca aranızda iran'da evrim teorisi ilk okullarda okutuluyor sanan aptallar var. o her yerde okutulmuyor, hatta çoğu yerde okutulmuyor. beni sadr aşiretine mensup sahtekar molla taifesinin güdümündeki zengin okullarında müfredatta bulunuyor. onun haricinde hiçbir yerde evrimsel biyoloji eğitimi yok.
bundan 2 yıl evvel kadınların mühendislik okumasını yasaklamış iran'dan bahsediyoruz ezbere konuşmayın.

şöyle iran'ın tarihinde itibaren başlasam o kadar çok şey yazılır ki, mide bulandırıcı o kadar sebep var ki... değmez.
ben sadece türkiye dahil olmak üzere tüm müslüman ülkelere sesleniyorum, gelin bu pisliği el birliği ile ortadan kaldırın.
allah tez zamanda belasını versin iran, müslümanların elinden.

tarih

herkesin çektiği tarafa gelen bir olgu.
uzağa gitmeyelim bizim ülkemizden bakalım olaya. bizdeki tarih anlayışı nedir? birileri haini, diğerleri kahraman. birine söv, birini say.
olmadı işte; çünkü ''modern toplumlarda'' böyle bir şey yoktur. bir ingiliz kraliyet ailesine söverken parlementoyu yüceltmez ya da lord ve ya avam kamaralarına mensup kişiler kendilerini ve geçmişlerini yüceltirken demokratik sisteme çemkirmezler.
bakın bir örnek daha;
şah ismail ile yavuz sultan selim meselesi.
bu öyle bulamaç haline getirilmiş bir konu ki, bende bir iki şey yazdım bu konu hakkında. bir kesim şah ismailci, diğeri ise yavuzcu. evet, insanlar tarihlerin kutsiyet atfedebilirler bunda sakınca yok, ancak överken ya da söverken geçmişte olanları ısıtıp ısıtıp tekrardan kavga konusu etmenin mantığı yoktur. elbette yavuz hayranı biri olarak bu hataya düştüğüm oluyor ancak olaylar hakkında değerlendirme yaparken objektif ve sadece tarih ilmine hizmet etme amacınız yoksa siz tarihçi değil, ancak ideolog olursunuz.
nitekim böyle adamlarla dolu piyasa.
bu ülkede iki şey var ki biz gençlere bunu adam akıllı öğretemiyoruz;

1- tarihimiz,
2- matematik.

e bunlar olmayınca da toplumun bir şeyler beklemek de olmaz.

yavuz sultan selim

osmanlı tarihinin en fatih kadar mühim bir padişahı.
büyüklüğünü tartışmaya bile gerek yok.
gelelim şah ismail meselesinevealevi katliamı meselesine.
öncelikle tarihsel verileri ''yezit kaynağı'' diye elinin tersi ile itmeyen aklı selim arkadaşlara şunu söylemek gerekir ki, osmanlı arşivlerinde böyle bir şey bulunmaz, yeterli kanıt mı? değil tabi. şimdi biri oradan çıkar yaktırdı der.
neden yaktırsın ki, kimden çekinip yaktıracak, ayrıca mustafa akdağ hoca vardır ki, alevi olduğu halde alevi kesim kendisini pek sevmez -çünkü tarihi, objektif yansıttığı için- 40.000 alevi katliamı iddialarının asılsız olduğunu yazar, ayrıca ismail hakkı uzunçarşılı hoca'nın da eserlerine bakmanızı tavsiye ederim.

türkmen katili, bilmem kim yobazı vs. bunların hiçbir tarihsel ve siyasal karşılığı yok, şimdi bu ilkesiz pezevenkler suriyede esad milleti doğrarken onlar terörist diyorlar ama bilmiyorlar ki osmanlı o dönemde bir devlet ve devlet dediğin olgu kendisin tehdit olarak babasını görse onu da keser. sen düzene kafa tut, git şah ismail sunni haşlamacısı adamınn kucağında otur, sonra da kalk yavuz'a laf et. biraz mantıklı olun, tarihi dedelerinizin dizinden değil, kaynaklardan öğrenin, o yezit kaynakları dediğiniz kayaklardan. ayrıca o yezit lafını da ağzına sakız edenler bilsinler ki, o dönemin bozguncusu kendileri idi.
çünkü timur anadolu'ya geldiğinde de aynısı oldu. timur'un izmir tire'ye kadar geldiğini biliyor musunuz? hatta orada bir kitabede diktirmiştir.
peki bu herif anadolu hattını yara yara nasıl geldi ta batıya kadar, kim önüne kırmızı halılar serdi.

devlet dediğin yapı elinde kılıç ve zeytin dalı bulundurur, biat eden var olur, etmeyenin kellesi uçar. sadece osmanlı için geçerli bir durum değil bu, dünya konkonktürel yapısı buydu o dönemde ki halen daha çoğu ülke de öyledir.

sen devletsin, iktidar mücadelesi yaptığın coğrafya'da seni bırakıp başkasına kucak açanları görünce yapılması gerekeni yaparsın. yavuz'un yaptığı da tam olarak budur.

şimdi bu yazıdan sonra bana nasıl saldıracaklar ki görün.
zaten işleri tamamen demagoji, onların tarihi vardır, onların dini, onların kaynakları. geri kalan hep yezittir.

(bkz: işte bunlar hep yezit)

yani yavuz türkmenleri ya da şiaları topyekün ortadan kaldırma harekatı başlatmamıştır, çünkü anadolu'daki gayrı müslim nufüs, şu günümüzde olduğundan fazladır.
müslüman olmayan tebaaya özgürlüğünü veren, karışmayan topluluk, bir tarikata neden zulmetsin. tabi bu yazıdan sonra

--spoiler--
biz baş eğmedik, yahıldıkkk yıhıldıkkk ama pes etmedik ey canlarrrrr!
--spoiler--

diyenler olacaktır. tamam işte, baş eğmedin, asi oldun sivrildin, törpülediler olay bu.

ayrıca daha önceki süreçte osmanlının alevi olduğu iddiası da gelmiş.
tarihsel karşılığı yoktur. evet, bektaşilik hep vardı, ancak bektaşilik yolu bugün ki alevi-nusayri çizgi de değildi. anlatabildim mi?

bektaşilik, kadirilik gibi korunan var olan bir tarikti. halk fersah fersah cem yapmıyordu osmanlıda.

yavuz'a gelince;
evet gerçekten mükemmel bir padişah, hakkaniyetli hayran olunası biri.
ama bir şey var ki, o da anadolu topraklarındaki nesillere yaptığı en büyük kötülüktür, şudur ki;

kılıç artıklarına merhamet ederek, günümüze dek süren sorunların menşei olmasıdır.
topraklarına mirası, merhamet edişinin kötü emareleri oldu.
bu topraklarda son 50 yılda ciddi bir istikrarsızlık, baş kaldırı gibi durumlar olmuşsa, yavuz'un kılıc esirgemesindendir.
kalkta gör ey yavuz!

ama yine de mekanı cennet olsun. ehli sünnet uğruna canlar feda olsun.

not: saldırıya geçecen olanlara acıyorum. çünkü şartlanmış, şartlandırılmışsınız. yazık size lan.

şah ismail

hakiki türk bir şia lideridir.
yavuz'dan daha türk olduğu iddiasına gelince, türkmetre gibi bir şey yok elimizde kalkıp da bunu ölçelim.
öncelikle şunu belirtmek gerek ki,tarih ve tarihsel kişiler küfredilerek ya da ayyuka çıkarılarak ele alınmamalıdır.
şimdi başlığa bakındım biraz alevi sunni kavgasına dönmüş.
gelelim şu şah ismailin yavuz'dan daha türk bilmem ne olduğu mevzusuna; eee? neyi neyle satın alacaksın. o çok övündüğünüz şah bilerek ve isteyerek tebaasını acem kültürü karşısında asimile etmiş bir adamdır.
yani bugün kalkıp asimile olduk cart curt olduk politikası yapan adamlar biraz tarihsel sürece de bakmalılar.
tabi onların tarih anlayışları da farklı olduğu için bunu kabul etmezler, ''yezid kaynaklı'' tarihe dokunmazlar bile abdestleri bozulur. onların zöhre anaları bilmem kim dedeleri falan vardır, onlar ne derse doğrudur. üzerime yeterince nefret celb ettim devam edelim.

kimin kime ayar verdiğini bırakalım, yavuz ve şah ismail arasında ciddi bir iktidar mücadelesi var, bakın şah ismail galip gelse idi, bugün anadolu coğrasyası büyük oranda bektaşi kültürünün etkisinde olacaktı, şia değil dikkat buyrun, şia olamazdı, çünkü bektaşilik osmanlı'nın kıl çadırda olduğu dönemde de vardı, tabi teşkilatlı vaziyette değildi.

mezhepsel kavga olarak bakanlara gelince, cehaletleri kendine yetecektir. zaten mezhep dediğiniz olgu, hilafet; dolayısıyla siyaset kavgasının sonucu olarak doğmuş, kur'an'i olmayan zırvalardır.
tabi sonrada alimler üzerine akaid dublaj ettikleri için, al sana imam caferi, hanefi bilmem ne.

kimsenin kimseye ayar verdiği yoktur. şah ismailin serf sefil vaziyette kaybettiği savaş vardır ortada. yavuz sikip atmıştır.
caniliğine gelince, bakacak olursanız kendisi bolu kökenli olabilir, kurdurduğu kazanlarda sunni haşlama yapmasından belli bir şey.
ayrıca şah ismaile ya da yavuza dilediğin kadar söv ne kazanacaksın ki?
gerçek olan şu ki, tarihte şah ismail diye biri varsa, o da yavuz'un kılıcının şanındandır.
öpüldünüz.

hz mehdi as

islam'i kaynaklı olmayıp, yahudilerin çöl sürgünü sırasında uydurdukları bir balondur.
kendilerinden nebi bekleyen israiloğullarının palavrasıdır.
ancak adnan oktar gibilerinin talip olabileceği bir düzmece sadece.

özgür irade

engin bir denizdir.
her irade başlangıçta masumdur, insan tercihleri ile onu kirletir.
külli iradenin tesiri ile arasında ince bir çizgi vardır.

şebbiha

esad devesinin paralı katilleridir.
ancak dikkat ettim, bu orospu çocuklarını sözlükte savunan püsküllü orospu çocukları var ve sebepleri çok açık.
ona da gelecez merak etmeyin.

insanın geçmişi iyi yönleriyle hatırlaması

insanın ne kadar yavşak, ne kadar göt veren, ne kadar karaktersiz bir yaratık olabildiğinin kanıtıdır.
geçmişin senindir, sen de geçmişin. ne diye eğip büküyorsun a pezenevk?

turkiye de devrimci olmak

ütopyanın peşinde ömür tüketmektir.

--spoiler--
o gün gelsin var ya o gün!
--spoiler--

gibi söylemlerle kendini avutmaktır, o gün hangi gün kendileri de bilmez bu gereksizler. komiksiniz lan.

başörtülü giremez

artık literatürden tamamen kalkacak olan zırvadır.
ve bunu istemeyenler sike sike kabullenecek.
olayları bu noktaya getirenler yine jakoben faşistler, mütedeyyin kesim bu konuda haklıdır.

edit: baş örtüsüne ayrı, türbana ayrı anlam yükleyenlere dokunmayın, sadece acıyın.

edit 2: (#18430172) acıyın lan şuna.

evlenmek isteyip de evlenememek

günümüzde çoğunlukla maddi sebeplerle alakalıdır.
tabi bunun dışında sebepleri olanlar da vardır.
ben bir davaya baş koydum ve bu alanda en iyi yerlere gelmeden, ostrofoz olsam da evlenmeyecem kardeşim.
ister miydim? isterdim elbet.

antikapitalist müslümanlar derneği

ihsan eliaçık gibi mürted bir gereksizin zırvasıdır.
islam'ın bu tip bir konu başlığı altında örgütlenme gereksinimi zaten yok, tarihe baktığınızda bu minvalde girişimler oldu hep.

üniversitelerdeki ahlaksızlıklar

saymakla bitmez.
en bilineni ise öğrencileri yatıp kalkan akademisyenlerdir. sözüm ona ''bilim adamları'' dır. alın size bunların bilim etiği anlayışları.
mesela şu araştırma görevlileri? böyle hippi gibi olanları vardır, genelde bir bok bilmeselerde asistan olarak gönderilirler ve orada olmalarının temelinde ideolojik torpiller yatmaktadır.
başlarlar alem yapmaya, ahlaksızlığı öğrencilerden önce, üniversitenin içinde arayın.

öğrencilere gelirsek, hangi üniversite olduğunun önemi yok, devrimci çocuklar böyle, bilirsiniz her grup kızlı erkekli kendine göre takılır, metalciler, faşitler, komünist faşitler falan.
bu devrimci gençliğinde bir dergi işleri falan var.
standlar falan kuruluyor, akşamına da toplanılan paranın bir kısmı ile içkiler alınıp evlere geçiliyor. herkes aynı yerde.
kızlı erkekli küfürleşmeler, herkesin önünde sanki kimse yokmuş gibi soyunup banyoya giren kızlar, hatta abartı olmayacak, tekerlekli sandalyeye mahkum bir kız vardı, pisliğin teki.
kendisini dürtmek için seferber oluyordu millet, oturduğu yerden kucaklayıp yatağa götüren sikip bırakıyordu, sonra da diğeri giriyordu.
oluyor tüm bunlar, özellikle o düzenlenen partilerde.
üniversite şu aptal devrimcilerin ve amsalak akademisyenlerin bahsettiği gibi bilim değil, cinsel atraksyon üreten bir yapı.
kimse kalkıp da üniversiteler bizimdir narası çekmesin, çünkü üniversiteyi üniversite gibi kullanmıyorsunuz.
bakın ben satırları yazdığım dakika da kim bilir hangi üniversite de hangi şehir de hangi meslek yüksek okulunda okuyan bir öğrenci şu sıralar evinde bir kızı bağırta bağırta sikiyor?
sonra siz bunun adına yaşam tercihi ve özgürlük diyorsunuz.
hepinize lanet olsun.

edit: bir de18 yaşını geçen yetişkindir size ne züheheheee! diyen aptallar olmuş, sizlerin ben anlayışlarını sikeyim!

muhafazakar

etimolojik çarpıklıkların bir diğer örneğidir.
algılarınız da muhafazakar deyince ne canlanıyor. dindarlar değil mi?
aranızda kimi aptallara göre ''dinciler'.
muhafazakarlık nefsi bir durumdur. tabi muhafazakar olup uçkuruna sahip çıkamayanla, bir muhafazakarın gayrı ahlaki tutumundan dolayı bok atma meraklısı sözüm ona ahlaklı sekülerlere (ki bunlar her boku yerler ve adına özgürlük, yaşam tercihi derler) sadece acıyorum.

bir muhafazakar erişemediğine neden müstehcen desin ki, neden erişemesin. o sizin ter kokan götünüz mü cazibedar? bu kadar mı değer biçiyorsunuz kendinize?
muhafazakar yapamadıklarına değil, yapılan sapkınlığın ''özgürlük'' addedilmesine müstehcenlik der. gerçek muhafazakar gerçek dindar ama.
sizin bahsettiğiniz gibi ''dinci'' olanlar değil.
aziz nesin'le dünya görüşlerimiz uymasa da, türkiye tespitlerine her zaman katıldığım tek adamdır.
türk insanı değil de, şu zamanın gençliğinin % 100'ü aptal. özellikle seküler olanları.

rutkay aziz

bir sanatçı. icraatlarının teknik kısmı beni ilgilendirmiyor, iyi oyuncudur ses tonu güzeldir vs. bunlar bilindik mavralar.
gel gelelim şöyle bir durum var ki rutkay aziz efendinin sanatçı kimliğimden daha çok dikkatimi çekiyor.
antalya film festivali vardı çıktı konuştu. hatta zift kustu.
peki soruyorum bu fransız jakobeni adama sen 68'lerde ne yapıyordun? neredeydin mesela?
şimdi ağzına sakız ettiğin mustafa kemal'e millet sistemi dolasıyla ağız dolusu sövüyor muydun o yıllarda sövmüyor muydun?
marksizm ile orduculuk arasında sıkıştığın dönemlerde, tanklar sokağa indiğinde ellerin alkış tutmaktan patlıyor muydu mesela? evet tüm bunları yapıyordun.
68'lerde marksist, 90'lı yıllardan sonra yani sovyetler yıkıldıktan sonra herhangi bir kimliğe var olduğundan beri oturamamış sığ ideolojin bir oturak buldu kendine; kemalizm. rutkay aziz gibileri 90'lar sonrası kemalistleridir daha doğrusu bu 80 ihtilaline dayanır.
evren paşaları gelip milletin üstünden silindir gibi geçince ''devrimci'' gençliğe acıyan, ''gerici'' diye hitap ettikleri kesime de tiksinerek baktı rutkay aziz gibiler. sırf özal'ın gıcıklığına atatürkçü oluverdiler. ideolojilerden ekmek yediler yıllarca, aptal yerine koydular hem insanları hem de sanatçıları. sanat muhalafet içindir anlayışının içini sığ politik argümanlarla doldurdular.
bir neslin anasını ağlattılar o yıllarda. tabi sonra gözünü açıp ardına bakmadan gidenleri ''dönek'' ilan etti rutkay aziz gibileri. tabi... kendileri hiç dönmedi. her devrin adamı olmayı bildiler, 1970'lerde solcu bıyığı, sovyet yıkılınca kemalizm... iyi taktik.

tabi sonrasında mustafa kemal paşasını canlandırdı o uyduruk resmi tarih dene zırvanın ışığında hazırlanmış cumhuriyet adlı saçma filmde. anadolu halkını bir koyun, bir aptal gibi gösteren o filmde. yıllar geçti ve etkisinden kurtulamadı rolünün, halen daha atatürkçülük rolü kesiyor bu millete.

ses tonu güzel. bu başlıkta defalarca yazılmış zaten, aforizma dökmüş kendi fikriyatındaki ancak rutkay aziz gibilerin ses tonundan etkilenebilecek sığ beyinler. kendisinin çağı belli, hitap ettiği kesimde öyle.
chp'nin istanbul'da yerel seçimlerde aldığı yerlere baktığınızda kitlesini görebilirsiniz. chp faşizminden yıllarca nemalanmış asalaklar sürüsü oluyor bunlar. kendisi iyi bilir.

antalya film festivalinde şöyle demişti bir de;

--spoiler--
gerçek sanatçılar, ülkesinin ve dünyanın gerçeklerine tanık olmakla yükümlüdür. benim türkiye'min gerçeklerinde tanık olduğum olay, hukukun üstünlüğünün yittiği, adaletsiz bir kalkınma girişiminin hızla yol aldığı, parasız eğitim diye pankart açan genç arkadaşımın 16 ay tutuklu kalması ama şili'de o çocukların devrim yapmasıdır. burada festival kadını tema alıyor, dünyanın hiçbir yerinde kadın, çocuk bu kadar cinayete, tacize mahrum kalmıyor. goethe'nin dediği gibi dünyanın en tehlikeli hali, cehaletin örgütlü eyleme geçme halidir. bu da benim ülkemin bir gerçeğidir. dünyanın gerçeğine dönüyorsunuz, savaş çığlıkları, açlık, işgal, sömürü. işte gerçek sanatçılar bunlara tanık olmakla yükümlüdürler
--spoiler--

çok duygulandım! hele o ses tonu yok mu? galiba boşaldım arkadaşlar.
evet tam da söylediği gibi, tanık oldu sadece. ülkesinin gerçeklerine yıllarca tanık oldu. mesela 28 şubat'ta nasıl oyunlar sergiledi. ''gericiliği'' o sığ kazanımları ile nasıl da körükledi. mesela içinden çıktığı toplumun değerlerinin ayaklar altında alındığı dönemde çıkıp konuştu mu şimdi olduğu gibi, yoksa sadece tanık mı oldu?

vay be! parasız eğitim zırvası yüzünden hapse atılana da kol kanat gerdi rutkaycığımız.
şili'de devrim yapan çocukları da örnek vermişti. tabi 68 kuşağı devrim yapsa idi yanlarında sığıntı olmayı bilecekti.
nasıl bir mantıktır bu arkadaş? her devrin adamısın, denizlerden tut şili'li devrimci çocuklara kadar herkes kapsama alanında bu kont efendinin.

bu ülkede sol bitikse, emin olun rutkay aziz gibi adamlar yüzündendir, bu ülkede sanat toplumsal değilse emin olun rutkay aziz gibi lale sinemasına yıllarca uğramayıp, tadilat kararı alındığında kara gözlükleri ile gazetecilere poz vermek için koşan kokuşmuş, pespaye devrimci buruşukların sığ muhalafeti yüzündendir.

rutkay aziz sanatçı mı? bana ne bundan. kendini sanatçı olarak görebilir, ses tonunu yeterlilik olarak görebilen sığ gençlik onu sanatçı addedebilir. toplum sadece rutkay aziz gibilerden oluşan bir sistemati değil. hani şu goethe'den alıntı yaptığı hatta yetinmeyip ekleme yaptığı sözdeki;

--spoiler--
dünyanın en tehlikeli hali, cehaletin örgütlü eyleme geçme halidir. bu da benim ülkemin bir gerçeğidir.
--spoiler--

örgütlü eyleme geçmiş hal, sanıyorum akp tabanı. daha doğrusu muhafazakar taban. evet rutkay efendi, herkes senin gibi avusturya liselerinde okumadı. elinde jambon ve şarabı, yatak döşek bir hayat sürmedi. bu da bu ülkenin gerçeği.

dedim ya rutkay aziz gibiler her devrin adamıdır diye. sosyalizm, marksizm, kemalizm... tüm -izm'lerin izinde ilkesiz bir hayat sadece.

sosyalizmi şahlandır bilmem ne bank reklamında oyna, 3g reklamlarında mehmet ali alabora ve senin isminin gölgesinde objektiflere malzeme olmuş, yeterliliği konusunda herhangi bir bilginin asla bulunamadığı kızınla boy göster; ama doğuda asker g3 ile hayat tutunmaya çalıştığında bundan haberdar olma ve çık o elit lümpenlerin birbirini pohpohladığı boktan demir dökme ''sanatta sosyal sorumluluk'' biblolarının dağıtıldığı jakoben toplantılarında tanık olmaktan bahset.
sorun da bu ya. rutkay aziz gibiler sadece tanık oldular ki bir gün sanık olmaları da bir şey katmaz bu ülkeye, sadece konuşup kafa şişirirler.

rutkay aziz gibileri şahlandıran gençliğe ise sadece acıyorum. çünkü kendisinin yaptığı işlerden, sahneye koyduğu oyunlardan emin olun bir çoğunun haberi yok. ama arkalarındalar. neden peki? o sığ ideolojileri. o ideolojinin adı ney onu da bilmiyorum, çünkü sürekli renk değiştirmişler dünden bugüne.

çocukluğumda severdim rutkay aziz'i. bizimkiler dizisinde bir ressamı oynardı, cezmi baskın vardı yanında, ibrikçi deyip dururdu ona. gülerdim. şimdi ise gerçek ibrikçinin kendisi olduğunu görüyor ve üzülmüyorum sadece tiksiniyorum. evet, o bir kemalizm ibrikçisi.

bitti rutkay aziz bitti. sen sanatçısın ama ''onların'' sanatçısısın, benim sizin bakış açınızla ''onlar'' olmam gibi.

bir memleketin başına gelebilecek en kötü şey, toplumun bağrından çıkıp, o toplumun değerleri ile yoğrulan adamların, ananelerini tehlike olarak görmesi ve bunu sosyal bir sorumluluk adı altında yapmasıdır ve en kötüsü de kendini sanatçı addetmesidir.
tam olarak rutkay aziz'in tarifi bu olsa gerek.

hicbiseyebosunaiclenmeyenadam

uludağ sözlüğün lokomotifi. belki de sadece bir motifi.
nick altı sağlam, iyi şişirmişler. eyvallah yazıyor adam, güzel de yazıyor ama sıkıntı şu; şimdi kurban, konularında kısır döngü var. izmirli kaşar kadın, akp'li iri penisli dindar mümin, bilmem neci kemalist zamazingo vs.
bıkmadın mı kardeş? anladık ironiksin, tabi her ironi içinde biraz da olsa gerçeklik barındırır. bak seni burada ciddiye almayan yok değil, dindar olsun ya da seküler olsun. senin yazdıklarına ciddiyet atfeden az değil emin ol buna.
ama bazı değerleri bir parti ile özdeşleştirdiğinin de bilincinde olmanı isterim ki bunun farkında olduğun da kesin. fazla ironi traş gibidir kardeş, cildi bozar. sıkar adamı.
okumazsın olur biter diyeceksin, doğru, okumam olur biter. ama huyum kurusun, okumayı seviyorum işte. kendi reklamımı da yaptım devam edelim.

bir diğer konu da şu ki, burada kazandığın nefret oranı karmadan belli oluyor, he şu siktiğim karması dert mi? değil tabi. iki tane sığ ergen sana + ya da - oy verecek diye incilerin düşmez ama senin hikayelerinde sunduğun gibi dindar bir adam da, seküler olan da senden fazlaca nefret ediyor bu da var.
karmanın amı sikilmiş afedersin, karmaya karşılık gelen bir tanım bulamıyor adamlar.

bir diğer konu da sen burada kendini heba etme, derginde yaz kardeşim, çok bilmişliğimden değil, aynı yolları kat ettiğimden yazıyorum sana bunu. ben denemesini burada olmak üzere çoğu yerde yaptım bunun. yakın zamanda burada özellikle. sen de kabul edersin ki buradan ekmek toplamak isteyen adam fazlasıyla doyar. öyle bir imaj çizdim ki kızlı erkekli olmak üzere buradakilerin yedi sülalesini sikerdim ama amacım libido gereksinimleri karşılamak değildi. seninde bunu yaptığını sanmıyorum.
bir diğer konu da şu ki bu tip mecralar bir ticarethane olduğu için, gündemi kaynatacak adamlara ihtiyaç var haliyle.
bak sana bir hikaye;

osmanlı'yı bilirsin, birden fazla tebaa vardı.
istanbul'da bir rum avrupa'yı gezer, bakar ki kerhaneler var, para basıyor adamlar. zibil!
şu istanbul ermenileri rumları kakmacılık, kuyumculuk gibi işler yapar genelde, halen daha öyledir. ellerine bakar, gümüş kaktırmaktan nasır içindedir. bir de içerideki adamlara bakar, oturduğu yerden para kazanıyor. geleni gideni eksik olmayan bir iş, elinde sigarası ve viski sodası.
abazanlara fiş kesiyor ve parayı alıyor.

istanbul'a döner ve bu fikri gerçekleştirmek ister, tabi önceleri onun deli olduğunu falan düşünürler, osmanlı bu, şakaya gelir mi?
idam olunursun falan filan derken, bir şekilde bağlar herkesi. ''neuzubillah'' ahlaksızlık sel götürecek diyen alimler bile susar.
osmanlı der ki; müslüman tebaadan olmamak kaydıyla ne kadar ithal ve azınlık orospu varsa istihdam edebilirsin ama belli günlerde.
tamam der ve kabul eder. açar ilk kerhaneyi. şu meşhur karaköy'de zürafa'nın üst tarafındaki yer.
manukya'nın ecdadından biri bu anlattığım pezevenk.

şimdi dükkanı açtın ama müşteri gerek, e osmanlı gibi memlekettesin, bir de baş kentindesin. nasıl olacak?
der ki ben bir propaganda yapayım, halk zaten bastırılmış şehvetlerinden imanı gevrik vaziyette, mutlaka iş çıkar.
tabi ilk olarak müslüman tebaaya yanaşamaz ama bilmez ki en sıkı müşterisi onlar olacaktır. ayrıca hedef kitlesi zaten müslümanlardı ama ilk zamanlar alıştırma olsun diye gayri müslimlerden başlıyor işe.

ilk önce bir yahudiye gider ve söyler, yahudinin cevabı nettir;

-bugün cumartesi mübarek günümdür, bugün olmaz.

yahudiden iş çıkmaz, belki de yahudinin ki kalkmıyordu, yoksa kalkmışın mübarek günü mü olur?

gider bir ermeni'ye. söyler anlatır durumu, gel der siftah olsun. ermeni de azarlar;

-tüüüü rezil! bugün pazar mübarek gündür olmaz der.

sonra bakar ki yapacak bir şey yok saraçhane'de kalaycılık yapan abdül usta'yı bulur. gider anlatır.
abdül usta'da gariban bir adamdır, evlenememiş, bu yüzden de sünete uymadığı için o mecrada dışlanmış bir adam. siftahı yok garibanın. anlatır derdini, abdül efendi durur mu? tamam ulan der.
karlı iş, bedavadan am sikecek, rum içinde karlı iş. dükkanı müslüman açmış olacak, kimseye yaptıramadığını müslümana yaptırıyor ötesi var mı?

neyse abdül ağa gider, 55 yılın verdiği cehaletle deliği zor bulur ama işi bir şekilde anlatır. bizim rum cebine parayı da kor, git her yerde anlat bilinsin der.
çıkar abdül ağa, gavuruna müslümanına anlatır. müslümanı gören gavur tebaa müslüman ederse biz neden etmeyelim ki der, kılıçları bilemeye başlayan soluğu kerhanede alır.
her çıkan gavurda ballandıra ballandıra anlatır;

-o neydi oyle janiiim! bunlar huri mubarekler.

diye gittikleri her yerde anlatırlar.
yahudi yine de gitmez, alay ederler, o rum pezevenk saraçhaneden yeşil direğe kapalı çarşıya kadar herkesi milli eder de bir yahudi kalır. sebebi ise öldüğünde anlaşılır. çocukluğunda kaynar su dökülmüş üzerine, kaynatmış ne var ne yoksa, yani yahudi de takımlar nanay.
her gelen girer içeri, müslümanı ermenisi rum'u, osmanlı'ya gelen gezginleri, dış ülkelerin temsilcileri falan. hatta kitaplara da konu olmuştur.

sonra içeride çok enerji harcandığı için dışarı da tatlıcılar tüner çıkanlara ikram etmek için. oldu mu sana bizim hamur tulumba kerhane tatlısı.

büyür, işler çok büyür. harbiyeliden tıbbiyeliye her kesimden insan, bizim rum'un kerhanesine mutlaka gelir.
o avrupadaki adam kadar zengin olur. dükkanlar alır çarşı da, kuyumculuğu da bırakır.

nedir peki bu?
bak bir mücrim gelir, müslüman'ı maşa eder de parayı vurur. kafirin yapmadığını müslüman yapar. her kafirde müslümandan bilir bunu.
ne cuma tanır, ne pazar, ne cumartesi. kuşağı çözen kerhanede alır soluğu.

o hikayedeki kerhane uludağ sözlükse, o abdül efendi de sensin dostum. harcatma kendini, harcama kimseyi.

bir perdesin sen, bak senin gibi bir sürü adam türedi yani ihtiyaç kalmadı sana.
anladın demek istediğimi.
mutlu kal.

cemal hünal

paf küfçüymüş kendisi. yapıştıııır!

apo tişörtü ile askerlik şubesine girmek

adamı ibne yapıp, pembe tezkerede vermezler.

sözlük yazarlarının en son okuduğu kitaplar

siyasette şiddet - taha akyol.